Yoğun tempolu şehir hayatında stres, maalesef duygusal yeme davranışını tetikleyen en büyük unsurdur. Bazen kendimizi fiziksel olarak aç değilken bile, bir paket cipsi veya tatlıyı bitirirken buluruz. Diyetisyen Faysal Sili olarak, bu duygusal açlık döngüsünün, danışanlarımın sağlıklı hedeflerine ulaşmasının önündeki en büyük engellerden biri olduğunu gözlemliyorum. Bu yazıda, zihin ve beden uyumunu sağlayarak yeme farkındalığınızı nasıl artıracağınızı adım adım anlatıyorum.
Duygusal açlık ani ve acil olma eğilimindedir; belirli bir yiyecek ister ve genellikle doygunluk hissiyle sonlanmaz. Fiziksel açlık ise yavaş yavaş gelişir ve dengeli bir öğünle tatmin olur. Yeme farkındalığının ilk adımı, bu iki açlık türünü ayırt etmeyi öğrenmektir.
Bir sonraki atıştırmalık krizinizde, kendinize "Şu an gerçekten midem mi aç, yoksa sadece canım mı sıkkın?" diye sormak, bilinçli bir duraklama yaratmanın ilk ve en önemli adımıdır.
Yeme eylemini tam anlamıyla deneyimlemek, duygusal yeme ataklarını yönetmenin anahtarıdır. Hızlı bir şekilde, telefon başında veya televizyon karşısında yemek yemek, vücudunuzun doygunluk sinyalini kaçırmanıza neden olur.
Bir dahaki sefere yemeğinizi yerken tabağınıza odaklanın; yemeğinizin kokusunu, tadını ve çiğneme ritmini fark edin. Öğünlerinizi 20 dakikaya yaymak, beyninize doyduğunuz sinyalini göndermesi için yeterli zamanı tanır.
Duygusal yemeğin temel nedeni, yemeği bir stres veya duygu yönetimi aracı olarak kullanmaktır. Diyetisyen Faysal Sili olarak, danışanlarıma stresle başa çıkmaları için beslenme dışı alternatif yollar öneriyorum: 5 dakikalık bir yürüyüş, bir dostla sohbet etmek, kısa bir nefes egzersizi yapmak gibi.
Yeme dürtüsü geldiğinde hemen yiyeceğe koşmak yerine, 10 dakika bekleyin ve alternatif bir eylemde bulunun. Çoğu zaman, bu kısa bekleme süresi, duygusal açlığın geçmesi için yeterli olacaktır.